Bugün ki yazımda; makro ölçekte süreç tanımları ve etkileşim alanları ile değil de, mikro seviyede günlük hayatın içinden yatırımcının, depo personelinin, yükleme/boşaltma yapan veya kamyon şoförü arkadaşımın gözünden Lojistik süreçlerini değerlendirip anlamaya çalışacağız.
Tabii ki en başta Lojistik süreçlerinin var olabilmesi için ortada bir talep, buna bağlı olarak bir girişimcinin başlattığı üretim/ticaret çabası ve ürün/hizmetin son kullanıcıya ulaşabilmesi için tüm süreç paydaşlarının birlikte yol aldıkları fiziki ve dijital ortamın varlığı gereklidir. Hikayemizde kullanacağım hayali organizasyonda hızlı tüketim ürünlerini kısmen üreten/ürettiren, depolayan ve ticaretini yapıp sevk eden orta büyüklükte bir organizasyonu kullanmış olalım.
Model girdilerimizi belirlediğimize göre;
Türkiye gerçeklerini de ekleyip büyük hissedarın iyi eğitimli olduğunu ama hızlı tüketim ürünlerinde çok fazla deneyiminin olmadığını, ortağının ise saha deneyiminin daha baskın olduğunu ve büyük hissedara göre biraz daha alaylı olduğunu düşünelim.
Organizasyon bu aşamada halen var olma çabasında olsun ve henüz acaba sadece zincir mağazalarla mı devam etsek yoksa son kullanıcıya mı odaklansak veya her ikisini belli oranlarda mı gerçekleştirmeye devam etsek diye düşündüklerini ve bir türlü bu konuda karar verip aksiyona geçemediklerini ve şimdilik piyasa beklentileri daha doğrusu kısa dönemde rüzgâr nereye esiyor ise oraya yöneliyor olduklarını kabul edelim.
Buraya kadar hayali organizasyonumuzun yatırımcısının durumu ve şirket stratejilerinin ne olduğu veya var olup olmadığı ile ilgili kısa bir bilgi vermeye çalıştım.
Bu arkadaşlarımızın 50 + çalışanları ve tabii ki çalışma şartları piyasa şartları ile paralel seviyede olsun, fakat şu ana kadar her iki yatırımcının personele karşı kişisel olumlu tavırları nedeni ile şirket turnover oranını düşük seviyede tutabildiklerini düşünelim.
Buraya kadar her şey güzel değil mi? Farklı bakış açıları olsa dahi olumlu iki yatırımcı, göreceli olarak mevcut organizasyon süreçlere hâkim, gelelim işin civcivlendiği noktaya;
Tüm bu çabalar olumlu sonuçlar vermeye başlamış, özellikle zincir mağazalardan gelen talepler artmaya başlamış, öncelikli olarak mevcut 3.000 m² depo alanı yetmemeye başladığı için yeni 10.000 m² depoya çıkılmış ve diğer taraftan son kullanıcının unutulmaması gerektiğini düşünen arkadaşlarımız internet üzerinden satışlarını arttırabilmek için çaba içine girmiş olsunlar.
Harika hayali organizasyonumuz büyüyor…
Tüm bu gelişmeler olurken çalışanlar tarafında ise yeni deponun lokasyonu eski küçük depolarına göre daha uzak bir yerde olması, depo daha modern görünümlü ve büyük olsa dahi kış aylarında ısıtma sorunun olduğunu, yeni depo alanı belirlenirken çevreden işçi bulunabilme imkanının sorgulanmadığını ve bu nedenle büyük oranda uzak mesafelerden çalışanları personel servisleri ile bu lokasyona taşındıklarını düşünelim.
Organizasyonun ilk günlerindeki olumlu hava sanki yavaş yavaş kaybolmaya mı başladı yoksa … Bir de tüm bunların üzerine büyümeye ve zincir mağazaların sipariş artışları ile şirket üzerine uyguladıkları baskının arttığını, firmayı eskiden daha butik bir çözüm ortağı olarak görürken artık siz büyüdünüz bizi projelerimizde desteklemelisiniz demeye daha fazla başladıklarını, yok efendim mağaza açılışı, bayram kampanyası, özel indirim günleri vs. baskının arttığını vade opsiyonları ve ödeme düzeninin piyasa baskısı nedeni ile bozulmaya başladığını fark etmeye başlayalım J
Şirket hızla büyümeye ve halen diğer rakiplerine göre üstünlüğünü koruyor olsun. Diğer taraftan yatırımcıların her ikisi de bu olumlu havanın verdiği güç hissi ile daha fazla yatırım yapmaya devam ediyor olsunlar. Daha fazla iş, daha fazla ekipman, personel vs. vs. … ama tüm bu süreçleri yönetecekleri yazılım tarafına ve personel gelişimine hiç mi hiç bakmıyor olsunlar. Yani aslında başarı halen ilk ekiplerinin sahada vermeye devam ettiği desteğe bağımlı olsun. Kötü mü asla değil ama sağlıksız olduğu da ortada olsa gerek.
Yatırımcı daha fazla söz verdikçe depoda personel deli gibi çalışmaya, tedarikçilerle tartışmalar artmaya, bu koşuşturma ortamında herkes beyin ve fiziksel açıdan hızla yıpranmaya başlasın. Verilen sözlerin aşırılığı ve korku nedeni ile artık aksamalarda hatalı bilgilerin paylaşılıyor olması sonucu hızla kaosa doğru gitmeye başlayalım. Şimdi büyüdüklerini düşünen arkadaşlarımız korku tüneline girdiler ama yakın gelecekte daha neler olacağı hakkında hala hiçbir şeyin farkında değiller J
Bu cüretkâr başkaldırıyı ve büyüme arzusunun iliklerine kadar işlediğini hisseden yatırımcının gözlerine inmeye başlayan perde ve saha ile mesafesinin kopmaya başlaması onu olumsuz sonuçlar karşısında “yahu ben her şeyi doğru yaptım, şirketimi hızla harika bir şekilde büyüttüm ama ne tedarikçiler ne de çalışan personelim benimle aynı vizyona sahip değil” demeye başlasınlar.
Birisi de demez ki kardeş çalışanların ya asgari ücret seviyesinde veya biraz üzeri maaş ile hayatta kalmaya evlerine biraz daha fazla ekmek götürmeye çalışıyorlar sen hangi vizyondan bahsediyorsun. Bir de üzerine kontrolsüz bir şekilde büyüyerek verdiğin coşku cabası … Hadi hepsini geçtik yatırım yapıyorum diye o kadar fazla risk almaya başladın ki çok güvendiğin müşterilerin ödemelerini geciktirmeye ve daha uzun vadeli ödemeler yapmaya başladığında nakit akışında bozulunca personel ödemelerini geciktirmeye, çalışmakta olduğun alt taşeronlarına ve tedarikçi firmalar olan ödemeleri de geciktirmeye başladın.
Tam da bu nokta da muhtemelen yatırımcı çalışanlarına da tedarikçilere de ve hatta artık müşterilere de nalet olsun demeye başlayarak J kurtarıcı olarak ERP yazılımlarına ve danışman firmalara hala duruşunu dik tutmaya çalışarak beni kurtarın feryadı ile dönmeye başlar değil mi? Al sana bir hata daha, karar doğru ama bu işten anlayan herkes iyi bilir ki ERP kurulum ve canlıya geçme sürecinde başarı için en önemli kriter yönetimin inanmışlığı ve sürekli desteği , ayrıca çalışanların aktif katılımıdır.
Bu noktadan sonrasını Mevlana’nın çok güzel ve tam da yerinde bir şiiri ile sizin hayal gücünüze bırakmak istiyorum.
Her gün bir yerden göçmek ne iyi,
Her gün bir yere konmak ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş,
Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım…